25 Şubat 2011 Cuma

Ödül



O.K.A -Mavi Tutku'ya Ödülünü bu acemi blogum ile paylaştığı için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bende bu ödülü keyif alarak okudugum birkaç blog ile paylaşmak istiyorum..

http://hayalmeyalbuschra.blogspot.com/
http://derinzamanlar.blogspot.com/
http://yusufname.blogspot.com/
http://mecburi-istikamet.blogspot.com/

24 Şubat 2011 Perşembe

Ruh Bedenden Ayrılınca..


 Hep bahsederler uyku halinin ölüm ile olan ilişkisinden. Ve hatta ruhumuzun bedenimizden ayrıldığıda söylenir.. Uyku halindeki insanın aniden uyandırılmaması gerektiğini, çünkü ruhunun aniden bedenine dönememe ihtimali olduğunuda okumuştum biryerlerde.

Zümer Suresi 42: Allah; ölüm anında canları alır. Ölmeyenin ise uykusunda. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda; düşünen bir kavim için ayetler vardır.

Bu ayet-i kerimede ruhun varlığına işaret ediliyor. İslama göre ruh, bedenden önce ''alem-i ezel'' de yaratılmıştır, sonradan bedene yerleştirilmiştir, beden öldükten sonrada var olmaya devam edecektir.

Ben işaretler konusunda çok hassasım. Böyle gün içersinde evrenin bana birtakım işaretler gönderdiğini düşünmüşümdür hep. En basitinden bir arkadaşım ile mesajlaşırken yolladığım bir mesaj şebeke hatası nedeniyle gönderilmezse ''bu bir işaret'' demişimdir . Aynı mesajı tekrar göndermem asla. Oturup baştan yazarım kırıcı bir kelime varsa onu çıkartırım birşekilde degiştiririm işte. Aman şebekeden dolayı oldu aynısını tekrar göndereyim gitsin diyemiyorum. Buna benzer olarakta son zamanlarda hep tevafuken ruh ve beden ilişkisi konuları önüme çıkıp çıkıp duruyor. Son okuduğum kitapta sabahları izlediğim tv programlarında falan sürekli aynı muhabbet ile karşılaşır oldum. İşaretler bu meseleyi araştırıp öğrenmem gerektiğini hissettirdi bana açıkcası :)) Düşünülüp araştırılması gereken bir mesele daha..

                                                

22 Şubat 2011 Salı

Olması gerektiği gibi bir gün işte..


Sevgili okuyucu! diye başlamak geldi içimden, sanki çok izleyenim okuyanım varmış gibi:)  Posta Kutusundaki Mızıka kitabını okuduğumdan beri bu hitap şeklinden pek bi hoşlandım açıkcası.. Her fırsatta kullanır oldum.. Evet sevgili okuyucu yine düşünüyorum insan denen bu yaşam formunun karmaşık halet-i ruhiyesini.. Düşünüyorum ve herseferinde hayran kalıyorum. ŞekilA; bendeniz efendim.. Daha dün ''ruhumu bir hüzün kaplamış ki sormayın gitsin'' derken bugun iklimim değişti tomurcuklarım açmaya başladı.. Çiçeklenmem yakındır :) Pazartesi günlerini hep sevmişimdir zaten..Hazır bugunki  dersimde iptal edilmişken yakın arkadaşlarımdan 'mhnds gmz' ile buluşmaya karar verdik. Güzel bir öğlen yemeği yedikten sonra yeni dönemde ne yapsak ne etsek diye düşünmeye koyulduk. Çok güzel şeyler çıktı ortaya. Sonrasında okul kantinine uğrayıp birazda orda vakit geçirdik çok çok sevdigimiz iki sınıf arkadaşımızıda çağırdık. Son yıllarda sınıfça yaptığımız organizasyonların ve bu yazki ortak stajımızın arkadaşlık ilişkilerimizi oldukça kuvvetlendirdiğini söyleyebilirim... Tamamen muhabbet amaçlı toplanmamıza rağmen neler konuştuk neler.. Zaten arkadaşlarımı bu yüzden çok seviyorum Elhamdulillah bizde ''geyik'' denilen muhabbet kavramını seven pek kimse yok. Her mevzuyu yeni birşey öğrenerek kapatıyoruz diyebilirim. Öncelikle 'mhnds gmz' arkadaşım ile sene başından beri katılmayı düşündüğümüz tasarım yarışması için ekibimizi kurduk. Öyle güzel bir tevafuk ki bu sevgili iki arkadaşımız tamda bizim katılacagımız yarışma ile ilgili mesleki açıdan birşeyler yapmaya başlıyorlarmış işlere yeni başlamışlar zaten. Tevafuk işte.. Ekip moduna girdik muhtemelen artık hem daha sık toplanacagız hemde daha çok eglenecegiz... Neyse epeyi konuştuk vakit geç olunca kalkıp evlere dagılmaya karar verdik. Tam kantinin kapısından çıkıyorduk ki dünki yetenek yarışmasındaki başarısıyla bizi oldukça şaşırtan AREF' in klonu ile karşılaştık. Bu zat-ı muhterem hali tavrı ve yeteneğiyle beni oldukça etkilemişti efendim.. Biz dışarı çıktık ve klon kantinden içeri girdi ama biz 'mhnds gmz' ile 60 saniye kadar daha arkasından bakakaldık :)) Hemen akabinde gülmeye başladık tabi.. Soğuk ve bol yıldızlı bir akşamda evlerimize doğru yola koyulduk. Olması gerektiği gibi güzel bir gündü işte..

Huzurlu geceler (:
                                           

16 Şubat 2011 Çarşamba

Gel - Git


Ve dörtte üçü su olduğundan mı vücudumuz okyanuslar gibi Ay'ın cazibesinin etkisindedir?
Bu yüzden mi içimiz gel-git halindedir?
Sular ve gökler arasında yapayalnızım..
Tut ki yeni yaratılmışım...
Bu yüzden mi sudan sebeplerle yitiririz su gibi aziz şeyleri çoğu zaman..
Sular durulduğunda aydınlanır anlamlar, ama sular durulmaz dalgalanmadan..
                       
                                                                                                        Nazan Bekiroğlu - Mor Mürekkep

11 Şubat 2011 Cuma


Her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru degildir.
                                                                                        
                                                                                                     Bediüzzaman Said-i Nursi

4 Şubat 2011 Cuma

Düşün, düşün, düşün..


Öncelikle bu resmi benim halet-i ruhiyemin bir yansıması olarak düşünün :) İçimde dizginlemeyi başaramadığım kocaman bir ''herşeyi bilmek öğrenmek'' arzusuna sahibim. İlgi alanlarımda günden güne değişiyor haliyle.. Kitaplar,müzik,resim,el sanatları,bilim,sağlık,felsefe,din....ve bilimum konulara dönem dönem yoğunlaşıyorum.  Böyle birbirinden bağımsız konularda fikir sahibi olmakmı yoksa tek bir alana yoğunlaşıp orada uzmanlaşmak mı daha doğru bilemiyorum..

Çantamdan ayırmadığım küçük not defterimin sayfaları ve cep telefonumun taslaklar bölümü görüp duydugum ve araştırmak için not aldıgım,öğrenmek için canattığım yazılarla dolu. Bunlar kafamı yeterince meşgul ediyor zaten birde alakalı alakasız konular hakkında düşünüp kendi kendime tartışma huyum var.

Herzaman yapmaktan keyif aldığım aktivitelerden biri olmuştur düşünmek. Çoğu zaman düşünmek için özel bir vakit ayırmam çünkü gün içinde bir meşguliyetim olsa dahi düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Tabii sıcak bir çay eşliğinde temiz havalı güzel manzaralı bir mekanda düşünüp taşınmanın keyfi birbaşka... Fakat biryerden sonra can sıkıcı bir hal alıyor bu mesele. Gece uyumaya çalışırken bir yandan ''içimdeki ben'' ile konuştuğum esnada uykuya dalıyorum. Rüyalarımın yeterince aksiyonlu olmasından dolayı (sanki her bir saliseyi yaşıyorum), yorgun uyanıyorum ve birde bu yetmezmiş gibi sabah uyanır uyanmaz alakasız bir çok konuda fikirler beynime hücum etmeye başlıyor. Sanırım herkesde var böyle bir muhabbet. Sizi bilmem ama ben bazen bir an için tüm dünyanın hareketsiz gürültüsüz olduğunu görebilme hayalini kuruyorum. O bir anın  bana nekadar iyi gelecegini tahmin bile edemezsiniz... 

Bazen de tam tersi bu harekete bu gürültüye şükrediyorum. Hala bizim için bir şans var.. Hala evren canlılığını koruyor hala insanlar hayvanlar bitkiler nefes alıp veriyor ve daha sayısını bilemedigimiz envai çeşit organizma yaşamını sürdürüyor. Hala bilmediklerimizi öğrenmek için, görmediklerimizi görebilmek için, duymadıklarımızı duyabilmek için, yapmayı planlayıp da yapamadıklarımız için, hatalarımızı düzeltmemiz için, günahlarımızın affedilmesi için bir şansımız var diyorum..

Sevmek - sevilmek..



Sadece ''sevilmek'' harekete geçirir donmakta olan bir kalbi ve hızla çarpan bir kalptir her seferinde dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi. Yani.. Sızlayan yerinden sevmeye başlamalı bir insanı. Sevdiği kadar da sevilmektir bir acının yarabandı..
                                                                                     
                                                                                         İclal Aydın - Yaz Bitmesin

2 Şubat 2011 Çarşamba

Birinci söz


Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır.

İhsan Oktay Anar - Puslu Kıtalar Atlası


Puslu Kıtalar Atlası... Tüm kitapseverlerin okumasını can-ı gönülden istediğim harikulade bir eser. Eski Türkçe kelimelerin bolca geçtiği üslup açısından benzersiz, bir başka örneğini dana görüp duymadığım,  ''dış kapının mandalı'' diyeceginiz karakterlerin bile ince ayrıntılarına kadar betimlenip süslendiği , m.s 1681 İstanbul'unda geçen bir hikayeyi anlatıyor kitap. O dönemde ki İstanbul'u sokak sokak gezip görüyorsunuz adeta. ''Tarihi-Fantastik'' olarak nitelendirilen kitaba niçin fantastik denildiği; okuyup bitirdikten sonra gayet iyi anlaşılıyor.
Yazar öyle ilginç bir kurgu yapmış ki çözebilene helâl olsun. İlk bölümde bahsettiği bir olayın nedenini kitabın sonunda söylemiş ya da kitabın sonunda olan bir şeyin nedenini bilmem kaçıncı sayfada vermiş. En güzel ayrıntılardan biride kitap kapağı. Sıradan bir kapak değil bu. Kitabı okuyorsunuz yeni bir karakter ile karşılaştınız hemen kapağa bakıp zaten iyi bir betimleme sonucu hayalinizde halihazırda canlanmış karakteri birde gözlerinizde görmek ayrı bir keyif veriyor. Ben saatlerce anlatsam yinede tatmin olman iyisimi siz okuyun pişman olmazsınız ;)

İhsan Oktay Anar'ı merak ettim açıkcası. Nette gezinirken bir röportajına rastladım ilgi çekici birkaç bölümü paylaşmak istiyorum:
 “Benim asıl kimliğim yazarlık değildir. Yarın belki bütün elyazmaları, notları, kütüphanemi terkederek ortalama bir kemancı olmaya çalışırım. Fakat kemana da bağlı kalamam. Yani bir insanın kendini yazar, öğrenci, genel müdür kimliği içine sıkıştırmasını ve bununla kıvanç duymasını anlayamıyorum. Dünya o kadar büyük ve seçenekleri o kadar fazla ki keman çalmak bize zevk veriyorsa niye yazar olarak kalalım, bu dünyaya eğlenmeye geldik.”
Adnan Özer’in, “Müzik ilgisi nereden geliyor?” sorusuna, şu anlamlı cevabı veriyor İhsan Oktay Anar:
“Çok kritik bir yerde askerlik yaptım. Orada Mozart, Bach, Hendel dinlerdim. Müzik duyguları anlatır ve o zaman aşırı duygular yaşadığımı hissettim. Müziğin duygularıma tercüman olacağını düşündüm. Bir keman aldım ve keman öğrenmeye çalışıyorum.”

Ve kuşkusuz en çarpıcısı, en son soru ve Anar’ın cevabı:
“Bundan sonra neler yapacaksınız?”
“Hiç belli olmaz..”

Kitaptan ufak bir alıntı ile sonlandırayım yazımı:

''Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu…‘Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum... Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: Dünya bir düştür. Evet, dünya..Ah! Evet, dünya bir masaldır.''