6 Ağustos 2015 Perşembe

AH KEŞKE..

     Yemyeşil bir alan düşünün. Yere uzandığınızda yıldızlar dokunabileceğiniz kadar yakın sanki. Başınızı kaldırdığınızda deniz burnunuzun ucundaymış gibi. Serin bir rüzgar yüzünüzü okşuyor. Çiçekler, kuşlar, böcekler.. Burda bütün saadetler mümkün. Burda bütün soruların bir cevabı var, bütün kilitli kapıların bir anahtarı.. Saatlerce ufuk çizgisine bakıyorsunuz, gökyüzünün denizi dudaklarından öptüğü o ince çizgiye.. Hayattan herhangi bir beklentiniz yok, hayattakilerin de sizden.. O an için yapılacak daha iyi yada daha önemli bir işiniz yok. Görev bilmişsiniz bu manzaranın her santimini hafızanıza kazımayı.. Gökyüzünden gelip geçen her buluta selam veriyorsunuz, önünüzde uçuşan her yaprağa.. Karıncaların telaşı büyük, selamınızı almadıkları için sakın darılmayın onlara. En derininden bir nefes alıyorsunuz, ciğerleriniz bunca zaman hasretmiş böyle bir havaya.. Kaç dakika, kaç saat, kaç hafta geçirdiniz kaç kez güneşin doğuşuna şahit olup kaç günbatımında hüzünlendiniz kim bilir burada.. Zamanın neresindesiniz acaba. Buraya geldiğiniz andan öncesinin hiçbir önemi yok aslında, çünkü herşey çünkü herkes yeniden başlıyor burada. 

     Ah keşke...

                                                                                                         

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Uzun bir aradan sonra

  En son 2011 de kapısını çarpıp çıktığım yere yıllar sonra geri dönmek.. Hayır tabiki de kapıyı çarpıp çıkmadım. Bir dönem blog kapatıldı. Sonrasında ben şifremi unuttum. Daha sonrasında da şifremi kurtarmak için pek efor sarfettiğim söylenemez. Okuldu, işti, güçtü derken bir türlü buraya dönmek nasip olmadı vesselam.. Kısmet bugüneymiş. Hesabıma kavuşmanın heycanıyla iki satır yazayım bari..

  Dilekolay 4 koca yıl geçmiş.. Burada olmasa da gördüğüm her boş kağıda yazdım çizdim. Kalemi kağıdı eksik etmedim hayatımdan. Zaman zaman da #twitter ın 140 karakterine sığdırmaya çalıştım aklımdan geçenleri.Yazmayı çizmeyi muazzam bir terapi olarak görüyorum. Her zaman anlatacaklarımı can kulağıyla dinleyecek birilerini bulamıyorum çünkü. Hal böyle olunca da birikiyor birşeyler içimde. Konuşmak, anlatmak güzel.. Anlatacak birilerini bulamayınca da yazmak..

  Hep hayal etmişimdir hiç bilmediğim bir yerde hiç tanımadığım ve mümkünse o günden sonrada bir daha karşılaşmayacağım birine bütün hayat hikayemi bütün beklentilerimi bütün üzüntülerimi kırgınlıklarımı ve sevinçlerimi anlatmayı.. O an kuş kadar hafiflemiş olurdum herhalde. Böyle kafamın içindeki seslerle, kurulmayı bekleyen cümlelerimle yaşamak çok zor çünkü. Canım ciğerim dedigim çok kıymetli birkaç insan var elbette. Ama bazen en yakınlarına bile içinden geçenleri anlatamıyor insan. Hatta bazen en yakınım dediklerimiz yaralıyor bizi sığınacak limanımız da kalmıyor sonra.

  Okumak da güzel aslında. Okuduğun satırlarda birinin hayatına dokunuyor olmanın verdiği tuhaf his.. Mesela ben şuan bütün kapılarımı açtım bu satırları okuyanlara. Belkide beş dakika önce benim nefes alış verişimden habersiz biri şuan aklımdan geçenleri biliyor. Muazzam teknoloji ;)

  Böyleyken böyle işte.. Bana müsaade. Birdaha kapılarımı açacağım güne kadar, selametle..